30 Haziran 2010 Çarşamba

Evimiz

30 Haziran 2010, hala o gecenin izleri var. Bugün, sadece haftalık alışverişimi yaptım. Başka önemli bir şey olmadı.

En iyisi biraz bizim evden bahsedeyim. Evimiz belediyeye yakın yeni bir binanın 3. katında iki katlı bir daire. Evimiz diyorum çünkü hep beraber kalıyoruz. Pansiyon misali herkesin üst katta kendi odası var. Odalar çatı katında olduğu için pencereler tavanda. Hep tavanda pencerem olsun istemişimdir ve beklemediğim bir zamanda gerçek oldu. Gündüz gökyüzünü, gece ay ışığı ve yıldızları görmek çok güzel hele bir de yağmur yağarsa damlalar üzerinize düşüyor gibi oluyor. Alt katta salon, küçük banyo ve mutfak var. Ev ilk gün dağınık ve kirliydi ama şimdi derli toplu ve temiz. Son günlerde ev sahibi gelecek diye sürekli temizlik halindeyiz. Paradan bahsetmek istemiyorum ama merak edildiğini düşünüyorum. Kirayı belediye karşılıyor, aylık 350 euro. Böyle bir yer için bence uygun fiyat.

29 Haziran 2010 Salı

Akşamcı

29 Haziran 2010, uzun gece sonrası iş günü. Nasıl kalkıp işe gittiğimi bilmiyorum. Daha Türkçe konuşamıyordum ki bir de gidip İngilizce konuşayım. Ofiste kendime gelmem bir saat sürdü. Resmen şaftım kaymıştı. Mesaiden sonra herkes uyumaya gitti. Akşam da ilk kez İspanya maçını izlemek için bir bara gittim. Yarı finallerde izlemeye başlayacağımı söylemiştim ama şimdi de güzel. O duyguyu hissetmek güzel bir şey. Gece uzun olduğundan gün kısa sürdü.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Üçüncü hafta

28 Haziran 2010, Madrid sonrası ilk gün, üçüncü haftam başlıyor. Günün ilk sorusu "Madrid nasıldı?" şeklinde oldu. "Yalnızlık, sıcak, yorgunluk hepsi birleşince şehri sevemedim." dedim. "Sonuçta o İstanbul'dan geliyor." falan dediler. Ben "alakası yok" dememe rağmen İstanbul'da yaşayan birine Madrid sorulmaz ki gibi bir sonuca vardılar. Tamam, İstanbul güzel şehir ama benim yaşadığım yer Arenas yanında hiç bir şey.

Mesaiden sonra dereye yüzmeye gidelim dedik. Matematik öğretmeni Roca bizi arabasıyla götürdü. Aslında yürüme mesafesinde ama sıcakta yürümeyelim dedik. Öğle yemeğimizi yedikten sonra yüzdük, güneşlendik. Orada başka öğretmenlerle tanıştım. Akşam eve geldiğimizde Laura Fransa'dan geldi. Giderken easyJet ile gidecekti ama easyJet'in tüm seferleri iptal olunca, bir grup Fransızla beraber otobüsle gitmiş. Geri dönüşte de kendi arabasıyla geldi.

Laura geleli sadece 5 dakika olmuştu ama onu da alıp dışarı çıktık. Bir kaç biradan sonra bar kapandı, başka bir yerde devam ettik. Gece 4'te eve geldik. Hafta içi böyle bir şeyler yapmamak lazım ama Öğretmenlerden biri geçici olarak gelmiş ve gidecekmiş. O nedenle sebebimiz vardı. Bira hakkında biraz konuşayım. Bira (cerveza) isterseniz şişede getiriyorlar, caña derseniz bardakta geliyor. Bardak da bildiğiniz su bardağı. 30luk olabilir, test etmek lazım. Fiyatları 1,20 ile 2 euro arasında değişiyor. Genelde yanında bir sandviç, patatesli omlet, balık gibi atıştırmalıklar geliyor ama gelmezse de şaşırmayın. Sağolsun burada Chicano's da çalışan Tomas var. O bize kıyak geçiyor. Bir de dışarıda oturursanız biraya 30 sent ekleme yapabiliyorlar. Dışarısı lüks yer yani.

27 Haziran 2010 Pazar

Madrid

27 Haziran 2010, Madrid'de ilk gün. Sabah 9 otobüsüyle yola çıkmaya karar verdim. Otogara gittiğimde bekleyen insanlar vardı ama bilet satıcısı yoktu. "Comprar billete" diyerek etrafta dolaşmama rağmen pek bir sonuç alamadım. Sonra İngilizce bilen birini buldum ve biletin otobüste satıldığını öğrendim. Madrid'e varış süresi 2 saat 20 dakika çünkü birçok yerde duruyor otobüs. Yaklaşık Sakarya İstanbul veya Edirne İstanbul arası bir mesafe olduğu için bilet 10 euro olacak değil ya diye düşünürken, 9,95 euro olduğunu öğrendim. En azından tahminimde yanılmamıştım. Bir kaç kasabadan yolcu alıp indirdikten sonra Madrid'e giriş yaptık. Madrid otogarında otobüsten inerken şoföre "noche dies Arenas" şeklinde sorarak son otobüsün akşam 10'da olduğunu onaylattım.

Saat 11:20, Madrid beni bekler. Öncelikle GPS'i denedim ve çalıştı. Burada dağlar yüzünden çalışmıyor olabilir. İlk hedef Atocha tren istasyonu. Büyük ve güzel bir yer, hatta içerisinde minik bir orman bile var. Fotoğraflarda görebilirsiniz. Orada, turist bilgilendirme noktasından yürüyüş yollarının haritasını istedim ama öyle bir harita olmadığını sadece harita olduğunu söylediler. Elimde, üzerine iki rota çizilmiş Madrid haritası vardı. O haritanın belki daha günceli vardır diye sormuştum. Rotalardan biri Atocha'dan geçiyordu, bu sebeple rota seçimi zor olmadı. Sonradan fark ettim ki elimdeki harita turistik amaçlı gezen, üstü açık iki katlı otobüslerin rotasıydı. Günlük 17 euro karşılığında istediğiniz kadar binebiliyorsunuz. Yürüyüş için olduğunu düşündüğümden kısa mesafe sanmıştım. Bir günde en azından bir rotayı tamamlarım dedim ve yürümeye devam ettim. Şehirde çok güzel bir park var. En çok beğendiğim yer orası oldu. Eski binaları, güzel yapıları tabi ki seyretmek güzel ama parkta bir iki saat koşmak gibisi olamaz. 3-4 saat aralıksız yürüdükten sonra artık Madrid'te başka bir şey olmadığına karar verdim.

Rotanın büyük kısmını tamamlamıştım. Biraz kafama göre takılmaya karar verdim. Bir günde insan Madrid gibi büyük bir şehri öğrenir mi? Ben öğrendiğimi düşünüyorum. Kaybolmam gibi geliyor çünkü şehir merkezinde her sokaktan az çok bir parça gördüm. Ama bize ne anlatabiliyorsun diye sorarsınız. Hiç. Bir kitabı çok hızlı okumak gibiydi. Bir de insan yalnız olunca pek bir anlamsız oluyormuş. Avrupa'da başka ülkelere gitme şevkim de kırıldı. Saat 16 olmuştu. Sıradaki otobüs 19:30'da olduğu için anlamsızca gezmeye başladım. Sanki o ana kadar hep anlamlı gezmişim gibi. Korsan CD satan zenciler var mesela. Bizim seyyar satıcılardan daha çevik duruyorlar. Doğal seleksiyon sonucu onlar kalmış sadece. Son cümleler çok mu ırkçı oldu? Asıl değinmek istediğim konu, korsan CD sektörü burada hiç yok değil, var ama denetim daha sıkı olduğu için daha çevik ve hızlı kişiler bu sektörde. Ayrıca çalışma izinleri olmadığı için iş bulamıyorlar bu nedenle yasadışı işlere yöneliyorlar diyerek konuyu uzatmak istemiyorum çünkü Türkiye'de de aynı durum söz konusu.

Artık benim için Madrid bitti, belki bir kaç arkadaşla özel bir şeyler için gelirim. 19:30 otobüsüyle geri dönüş yolculuğuna başladım. Bileti önceden gişeden aldığınız için bu sefer numaralı. Sabah hemen şoför arkasına yerleşmiştim ama bu sefer oturduğum yer o kadar dar geldi ki, dakikaları saydım. Arada biraz uyumuşum çünkü yorgunluktan ölüyordum. Eve gelip ne yaptığımı hatırlamıyorum ama otobüsten indiğimde toprağı öpesim gelmişti.

26 Haziran 2010 Cumartesi

Madrid'e doğru

26 Haziran 2010, Arenas'da 13. gün, tek başına. Menemenle başladığım günde bütün gün göl kenarında koşmayı planlayıp sıcak hava yüzünden vazgeçtim. Tv'de orijinal dil seçeneğini buldum. Orijinali İngilizce olan filmleri izleyebiliyorum. La Parra'ya (küçük bir kasaba) giden bir patikanın el çizimi haritasıyla yola çıktım ve çizimin yeterli olmadığını düşünerek geri döndüm. Patika haritaları var elimde ama çizimler hiç hoşuma gitmiyor. Telefonun GPS'i de Madrid'de bir kere çalıştı ondan sonra küstü. Ne Avila'da ne de buralarda hiç tık demedi. Uydudan sinyal alacak diye de zorlayınca bataryayı emmeye başlıyor. Sonuç olarak telefonda harita var ama nerede olduğumu göremiyorum. Sözlük de var telefonda. Bir de skype yükledim. Verimsiz ama ucuz bir şekilde babamı arayabiliyorum. Bilgisayardan arayınca sorun yaşamadım ama telefondan arayınca kesilmeler ve sesin gitmemesi gibi sorunlar oluyor.

Evde net olmadığından belediyenin internetini kullanmak için belediye binasının önündeki meydana gidiyorum. Aslında bütün kasabayı saran bir internet ağı kurmaya çalışıyorlar. Bizim ev haricinde çoğu yerde çekiyor. Çekse de bir saat sınırı varmış servis sağlayıcılarla başları belaya girmesin diye. Nuria evindeki büyük anteni getirecek ve evden belediyenin kablosuz ağına bağlanmayı deneyeceğiz.

Yarın ilk kez Madrid'e gidiyorum. Hazırlıksız gidip kafama göre takılacaktım, evde Madrid haritası buldum. Haritada gösterilen rotaları takip ederim.

25 Haziran 2010 Cuma

İşlere devam

25 Haziran 2010, sınırları biraz daha genişlemiş şekilde Arenas'da 12.gün, bu şekil tarihli başlangıç sizi sıktı mı bilmiyorum ama benim hoşuma gidiyor. Siteyi bu hafta bitirmeyi planlıyordum ama Word belgesinin ortasındayım. En az iki gün daha sürer diye düşünüyorum. Aslında Word'de web sayfası olarak kaydet diyerek olayı anında çözerim ama o şekilde üretilen kod çok kötü oluyor. Temiz olsun, ben yazmış olayım istiyorum. Daha sonra basit bir içerik yönetim sistemi yazıp hem bizim ofisin sayfasını hem de belediyenin sitesini yönetebilmelerini sağlayacağım. Şu an tüm sayfaların html olduğu güncellemenin işkence olduğu bir sistem kullanıyorlar. Belediyenin sitesi http://www.aytoarenas.es ve yaptığım sayfa ise http://www.aytoarenas.es/web/SEM adresinde. Belki adres değişebilir. Firefox veya Chrome'da daha iyi görünecektir. Bugün Beatriz de evine gitti. Hafta sonu tek başımayım. Belki merak ederlerse Türk filmi gösteririm diye Recep İvedik 3 indirmiştim. Oturdum tek başıma izledim. Sinemada izlenmez ama bence ikinci filmden daha iyi. Tam da şu yalnız hafta sonum da kendimi buldum filmde. Bir de ÇGH'nin sezon finalini izledim. Tv'de izlemek daha iyi.

24 Haziran 2010 Perşembe

Avila

24 Haziran 2010, Arenas'da 11. gün ama bugün sınırlarımı genişletme günü. Bağlı olduğumuz şehir olan Avila'ya gidiyoruz. Bir buçuk saatte vardığımız şehir merkezi gerçekten çok güzel. Surla çevrili ve turistik bir yer.

Önce polis merkezinde kimlik kartı için başvurmam gerekiyor. Tam bir kargaşa. Bir belgem eksikmiş birileri o olmadan olmaz, birileri olmasa da olur diyor. En sonunda 14 Ağustos'a gün veriyorlar. Yapmayın etmeyin derken günü veren adamın deftere adımı Giresun diye yazdığını görüyorum. Pasaportta ilk bilgi doğum yeri. "Me llamo Olcay" diyorum bak burada "apellido y nombre" gördün mü? Giresun'un üzerini çizdikten sonra bu sefer doğrusunu yazıyor. Tam eyvallah diyerek gidecekken biri geldi ve tamam şuraya gidin dedi. O sırada hemen deftere baktım, adam doğru yazdığını da karalamaya başlamıştı. Güzelim defter sayemde yazboz tahtasına dönmüştü. Sonuçta randevu ile geldik ama randevusuz gelenler kısmına yolladılar galiba emin değilim.

Biraz bekledikten sonra bu sefer girdiğimiz oda da ad soyad krizi yaşadık. Başladılar senin adın Bayram demeye. Yok Fransızlar soyadlarını kullanırmış. Yanım da Laura var Fransız. Ona soruyorlar falan. Tam kargaşa. Aslında ben gerçek adımı söylemiyormuşum. En iyi bildiğim şeyi "Me llamo Olcay"ı çektim yine. Akıllarda soru işaretiyle devam ettik. Sıradaki sorun, öğrenci vizesi almışım ama belediyede çalışıyorum. Öğrenci olduğumu gösterir belge yok. Gönüllü olacak gençler şunu bilin, gönüllülük hizmetinden çok az kişinin haberi var ve bu nedenle vize alırken bilmem kaç yılından beri öğrenci vizesi alınıyor. Biraz tartıştılar falan ama sorun olmadı. Al şu makbuzu git 10,20 euro yatır bankaya gel dediler. Caja de Avila bankasına gittik. Hemen yatırdım makbuzu onaylattım. Dikkatimi çeken şey, gişelerde ki e-imza tabletleri oldu. Daha önce Japonya'da geçen bir filmde gördüğüm bu tabletler sayesinde imzanız elektronik ortamda eşleştirilebiliyor. Belki ileride bir banka hesabı açarım da tecrübe etme imkânım olur. Makbuzu verdikten sonra imzamı ve parmak izimi aldılar. Devlet işi konusunda yavaşlıkta yarışırız. 20 gün sonra gelip kimliği almamı söylediler.

Günün gerisinde Avila'yı gezdik ama pek bir şey anlamadık. Daha sonra tekrar gideceğiz. En azından kimlik için. Sonrasında Laura'yı Madrid'e yolcu ettik. Oradan hafta sonu için Fransa'ya uçacak.

23 Haziran 2010 Çarşamba

San Juan

23 Haziran 2010, Arenas'da 10 gün oldu. Vize için harcadığım paraları geri ödediler. Avrupa gönüllüsü olmak isteyen gençleri korkutmak istemem ama 300 euro harcamam olmuş. Hatta daha fazlası oldu da faturalayabildiklerim bu kadar. Biz bu paraya yaz tatiline çıkarız diyorlar. O kadar uğraşa ve harcamaya rağmen hala 1 yıllık vize alabilmiş değilim. En fazla 3 aylık veriyorlar. Üç aydan fazla kalışlar için burada polisten oturum izni almanız lazım. Sonrasında yabancı kimlik kartınız oluyor. İspanyol kimliğinden tek farkı, üzerinde yabancı kimlik numarası olması. Bu şekilde Avrupa içerisinde İspanyol vatandaşı gibi dolaşabiliyorsunuz. Yarın başvurmaya gidiyorum. Bugün Los Pelayos'a gittik. Küçük bir barajla oluşturulmuş başka bir göl. Göl denemez aslında doğal havuzlar diyorlar. Kayaların arasında sürekli dağlardan akarak gelen soğuk suda yüzmek ayrı bir zevk. Denizin soğuğuna bir süre sonra alışıyorsunuz ama bu sürekli soğuk. Küçükken abimle Giresun Yağlıdere'de yüzmüşlüğümüz vardır ama bu sefer daha temkinliyim. Bir de terlik aldım. Dandik terliği taşımaktansa burada alırım diye düşünmüştüm. Avrupalı turistlerin standardı parmak arası terlik olduğunu biliriz. Adamlar ne yapsın burada başka terlik yok. 2,5 euro'ya artık bir parmak arası terlik kullanıcısı oldum. Bugünün asıl olayını atlıyordum neredeyse. Bugün San Juan yani yazın gelişi gibi bir şey, aslında nevruza benzemesi dışında pek bir şey bilmiyorum. Şehrin meydanlarında ateş yakılıp üzerinden atlanıyor. Bizim evin önündeki meydanda da genç yaşlı herkes toplandı. Bando eşliğinde bir kaç genç ateş üzerinden atladı. Pencereden açının daha iyi olduğunu düşünerek aşağıya inmedim. Fotoğraflar yolda.

22 Haziran 2010 Salı

La Triste Condesa (Üzgün Kontes)

22 Haziran 2010, Arenas'da 9 gün oldu. Bu sefer iş sonrası kale gezisi yapalım dedik. Fotoğrafları göreceksiniz elbette. Laura ve Beatriz ile birlikte şehirdeki kaleye (Castillo de la Triste Condesa) gittik. Birjinia adında İngilizce bilen bir rehber eşlik etti. Kraliçenin kaleyi elinde tutabilmek çok uğraştığını falan anlattı. Kalenin yapısı diğerlerinden çok farklı, kulesi ortada olacağına yarısı dışarı çıkacak şekilde kenara yapılmış, çevreyi görebilecek şekilde yüksek bir yerde değil de yerleşim yerinin en alçak noktasına kurulmuş. Şimdi müze, sergi ve toplantı salonu, tiyatro ve gösteri merkezi gibi çeşitli amaçlar için kullanılan kültür merkezi olmuş. Hatta 26 Haziran'da dans kursunun sona ermesi sebebiyle bir dans gösterisi yapılacak. Gittiğimizde hazırlıklar sürüyordu.

21 Haziran 2010 Pazartesi

İşler

21 Haziran 2010, Arenas 8.günüm, ikinci haftama başlıyorum. Artık biraz daha alışmış şekilde yeni güne başladık. Dünün yorgunluğu ile pek bir şey yapmadım. Hafta başı olması sebebiyle markete gitme ihtiyacı duydum sadece. Ayın 24'ünde Avila'ya gideceğim. Yaptığım sitenin PHP'de altyapısını oluşturdum. Şimdi, önceden hazırlanmış olan 80 sayfalık Word belgesini aktarmam gerekiyor. Zaman alacak gibi basit iş. Workshop 6-7 Temmuz’da bu nedenle acele etmeliyim.

20 Haziran 2010 Pazar

İlk Haftamın Son Günü

20 Haziran 2010, Arenas'da 7. günüm, ilk haftamın son günü. Gün 7'de başladı. 8'de Nuria geldi ve Los Galayos'a dağlara doğru yola çıktık. Zirve 2500 metrede ama ben dağlara uygun olmayan ayakkabımla zirveye gidemedim. 2000 civarında bir yerde acil durum kulübesi yapmışlar. Oraya kadar tırmandık ve bir şeyler yedikten sonra geri indik. Belki daha uygun bi botla daha yukarı çıkabiliriz. İlk seferde kendimi çok fazla zorlamak istemedim. Nuria daha önce orada 5 gün kamp kurmuş ve neredeyse her hafta sonu gidiyormuş. O nedenle tekrar gideceğimizden emin gibiyim. Eve geldiğimde ayaklarım kopuyordu. Bir duştan sonra yattım uyudum. 3-5 arası siestaya gerçekten alıştım. Uyumak için günün en güzel saati. Dil çalışmaları yavaş yavaş ilerliyor. Claire kadar olabilsem çok güzel olurdu diyordum ama gelmeden önce de biliyormuş o. Öğrendiğim kelimeleri bir yerlere yazayım. Bu arada zapata ayakkabı, zapatero ayakkabıcı demek. Fotoğrafları bilgisayara attım. Yarın göndermeye başlayayım. Şimdilik facebook kullanacağım belki daha sonra kendi sitemde yayınlarım. Yarın iş başı. Hafta içi Avila'ya gidip yabancılar için kullanılan kimlik kartı için başvuracağız. Talavera daha yakın olmasına rağmen Avila'ya bağlı olduğumuz için oraya gidiyoruz. Yeni bir şehir olacak benim için. Bir yandan televizyona bakıyorum da cnbc-e gibi İngilizce bir kanal yok. Bazı kanallarda altyazı seçeneği var. İspanyolca seslendirme ve İspanyolca altyazıyla izleyebiliyorsunuz. Belki dilimi biraz daha ilerletince en azından altyazıyı anlar hale gelirim diye umutluyum.

19 Haziran 2010 Cumartesi

Arenas'ı tanımaya devam

19 Haziran 2010, Arenas'da 6. günüm. İlk hafta sonum olduğu için hemen Madrid'e gitmek yerine önce buraları tanıyayım dedim. Boş zamanlarımda çıkıp sokaklarda geziyorum. Bu sefer daha turistik yerleri görelim dedik. Laura ile birlikte önce göle gittik. Aslında baraj gölü ve küçük bir şey ama görüntüsü çok güzel. Sonra da San Pedro'ya gittik. Yürüme mesafesinde eski bir kilise. Kasaba yaşlıları için en güzel vakit geçirme yöntemi. Gidip oturup geliyorlar. Yolda giderken biraz patikadan gidelim diye bilmediğimiz dağa taşa doğru gittik sonra bir baktık ki sadece asfalt yolla gidiliyormuş. Yolda yeni yapılmış binalar var ve çok zengin ve güzel görünüyorlar, tatil mekanı gibi. Akşam Nuria daha uzun bir yatak getireceğini söylemişti ama geç kaldığını o yüzden getiremediğini söyledi. Şu an ince ve ayaklarımı dışarıda bırakacak şekilde kısa bir yatakta yatıyorum ama sorun benim boyumda olduğundan böyle durumlara alışığım. O yüzden rahatım. Yarın dağlara gidiyoruz. Dağcılık için ayakkabım yok ama idare edeceğiz. Bu arada sabah Claire evine Fransa'ya gitti. 3 hafta yok buralarda. O da çok istemiş dağlara gitmeyi ama iki defa ayağını burktuğunu için hiç fırsatı olmamış. Beatriz de çarşamba günü master için gitmişti, yarın gelecek galiba.

18 Haziran 2010 Cuma

Araştırmalar başladı

18 Haziran 2010, İspanya'da 5. günüm. İspanya yerine Arenas de San Pedro desem daha doğru. Çünkü Barselona ve Madrid havaalanlarından başka bir şey görmedim. Arenas, 7000 nüfuslu bir kasaba ama bölgenin merkezi olduğundan bir şehir gibi. Çeşitli restoranlar, barlar, marketler ve dükkânlar, bir kale ve tarihi kiliseler ve bir de eski köprü var. Halkın neyle geçindiğini anlamadım ama keyifleri yerinde gibi görünüyor. Euro’ya geçişte çok zorlanmışlar. Örneğin 1 peseta olan ekmek 1 euro 1,40 peseta iken 1 euro olmuş. Maaşlar ise tam değerinde euro olmuş. Büyük bir şok atlatmışlar ama artık alıştık diyorlar. Markette sanki biraz daha fazla harcıyormuşum gibi geliyor ama her öğle arasında içtiğimiz kahve ve yanında yediğimiz atıştırmalık 1,10 euro. Aldığınız yiyecek bardak altındaki tabak gibi küçük bir tabağa konuyor ve midyeden balığa, tortilladan patates püresine çeşitli seçenekler var. Amacına uygun olduğunu düşünüyorum. Bu kadar bilgiden sonra bugün ne yaptık ona geleyim; taşınma sonrası masa montajı, internetin ayarlanması, hazırladığımız workshop'un tanıtımı için gerekli web sitesinin yapımı, Murcia'da yapılacak olan varış sonrası eğitimi için başvuru formunun gönderilmesi. Temmuz sonuna doğru bir hafta Murcia'da eğitim alacağız. Akdeniz yakınında tatil bölgesi olduğu için umarım yüzmeye vakit bulurum. Akşam da Laura ile bara gittik. Belediye başkanı ve çalışanları da oradaydı.

17 Haziran 2010 Perşembe

Taşınıyoruz

Dördüncü gün yani bugün, sabah belediyedeki eşyaları yeni binaya taşıdık. Karşı binaya taşımak için kamyon getirdiler. 5 metre faydası olmuş olabilir. Her şeyi taşıdık. Artık daha geniş bir ofisimiz var ama eski bina hoşuma gidiyordu. Fotoğrafını çekeceğim. Şimdi internet sorunumuz var. Yarın halledeceğiz sanırım. Taşınmadan sonra bilgisayarları kurarken bir tanesini patlattım. Tahminen güç kaynağı yandı. İlk kez böyle bir şey başıma geldi. Bir türlü çalışmıyordu. Elektrik geldiğine dair bir işaret yoktu. Ben de güç kaynağını açıp kapatıyordum. Bir anda patladı. Belki akımı değiştirdim. Umarım ana karta falan bir şey olmamıştır. Uzun süredir kullanılmayan bir bilgisayarmış ama çalışıyormuş. Patlamadan önce de çalışmıyordu. Günün heyecanı oldu işte. Sonra Nuria bizi yürüyüşe götürdü. Pek yürümedik, arabasıyla 18km ötedeki göle gittik. Orada hayatımda ilk kez kuş gözlemi yapmış oldum. Gerekli donanımları vardı ve profesyonel gözlemciymiş zaten. Bu dünyada var olduklarını düşünmediğim pokémon gibi ördekler gördüm. Hatta bir tanesinin dişisi yavrusunu sırtında taşıyordu. Birbirini takip eden yavrular süperdi. Sonra milattan önce III. , II. , I. yy.'da yapılmış yerleşimlerin olduğu arkeolojik kazı sahasına gittik. O zamanlar için gerçekten çok iyi yapılmış evlerdi. Şimdikilerden tek farkı, malzemesi. Tabii yine ovayı görüyordu ve manzara muhteşemdi. Telefonumun şarjı bittiği için fotoğraf çekemedim. Bu arada artık yeni bir Vodafone ES hattım var. Sonrasında Candeleda'ya gittik orada tarçınlı kar yedik. Uzun uzun yaşam şartlarından konuştuk. Şu an evdeyim ve yarın fırsat bulamayacağım için oturdum bunları yazıyorum.

Nuria'ya göre ben geleli sanki bir ay olmuş. Bana da öyle geliyor. Bu arada İspanyolcam sadece kelime bazlı ilerliyor, haftaya Cervantes'te çalışmış birinden ders almaya başlayacağız büyük bir ihtimalle. Ondan sonra cümle kurmaya başlarım diye düşünüyorum. Dolu dolu 4 gün böyle geçti işte. Artık uyumam lazım. Yarın iş başı. Hafta sonu neler yapacağız görelim bakalım.

15 Haziran 2010 Salı

Durağan

Üçüncü gün, en durağan gün buydu, belediyedeki ofiste biraz nete girebildim biraz bir şeyler yaptık. Kasabada yürümeyi yaygınlaştırmaya çalışıyoruz bu nedenle seminerler düzenleyeceğiz. Bunu tanıtıcı web sayfası yapacağım. Laura ile birlikte tasarıma falan karar vermeye çalışıyoruz. İş bitiminde markete gittim.

Dünyanın sonu (El fin del mundo)

İkinci gün Kültür Evi’nde kütüphaneye gittim ve orada internet vardı. Oranın internet kafesinden sorumlu Rocio ile tanıştım. Nette bir kaç şey yaptık. Orası daha erken siestaya giriyordu. Oradan yine belediyeye geldik. Bu sefer Nuria, beni, Claire'i ve Laura'yı alıp evine götürdü. Evi başka bir kasabada, ismi 5 kasaba bir yerde gibi bir şey. Orada yerel yemekler yedikten sonra dağdaki bahçelerine gittik. Çok güzel bir bahçe yapmışlar ve yeri de çok güzel. Kivi ağaçları var, tahmini 6 yıllık ama erkeği olmadığı için meyve vermemiş. Giresun'da da kivi üretimi yayılıyor. Bizimkilere sormam lazım detaylarını. Oradan "dünyanın sonu" dedikleri bir yere gittik. Uçurum gibi bir yer ama önünüzde dümdüz bir ova var. Fotoğraflarını çektim, umarım fotoğraflar daha iyi anlatır. Muhteşem bir manzara. Gözün alabildiğine bir ova içinde ağaçlar, nehirler, göller, etrafında tabak kenarı gibi dağlar. Geri dönerken Claire bileğini burktu. Bir ay önce de aynı yeri burkmuş ve bu yüzden yüzmek, tırmanmak gibi bir çok şeyi yapamamış. O nedenle çok üzüldü. X-ray için en yakın şehir olan Talavera'ya gittik. Ayağını alçıya aldılar ve akşam geri döndük. Arenas’dan daha büyük bir şehir görmüş oldum.

14 Haziran 2010 Pazartesi

İspanya'da ilk gün

İlk gün uyanır uyanmaz belediyeye gittim. Beni beklemiyorlardı. Nuria (bütün işi yürüten kişi) beni belediyede çalışan herkesle tanıştırdı. Öğleden sonra da Laureline (Fransa'dan gelen diğer Avrupa gönüllüsü) ile markete gittim. Dia her yerde olduğu gibi burada da var, diğer seçenekler de Sol, Maxcoop, Gigante. Fiyatlar pek farklı değil ama evimizin karşısında bulunan manavdan aldığım domates benim için çok farklıydı. Domatesin kokusunu unuttuğumu hatırladım. İstanbul’da domateslerin bırak kokusunu bütünüyle plastiğe doğru bir gidiş var. Burada temiz hava ve sağlıklı yiyecekler sonucu mutasyona uğrayabilirim.

13 Haziran 2010 Pazar

İspanya'ya doğru yola çıkıyorum

13 Haziran günü Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan çıktığım yolculukta önce Barselona sonra Madrid’e giriş yaptım. Barselona da tekrar check-in yaptırmamı söylediler bence bunun sebebi dış hattan iç hatta geçtiğim için pasaport kontrolünü görmemi sağlamaktı. Pasaport kontrolden geçtim ve neredeyse havaalanından çıkacaktım. Check-in'i buldum zaten Spanair çok kullanılan bir hava yoluymuş. Bir sürü gişesi olmasına rağmen sırada çok fazla kişi vardı. Bir görevliden yardım istedim ve hemen hallettiler. 20:00 uçağına yetişmeliydim ve saat 19:55'di. Çünkü 1 saat 10 dakikalık arayı 50 dakikalık gecikme yemişti. Koşa koşa uçağa vardığımda 5 dakika gecikmiştim ama yine sıra vardı. Görevlilere sorunca bu uçağın da 50 dakika gecikmeli kalkacağını öğrendim. İki uçakta da 50 dakikalık gecikme sayesinde planımın dışına çıkmamış oldum.

Uçak hakkında konuşacak olursak; Uçakta servis yok, zaten açıklamada "satın almak için yiyecek içecek bulunmaktadır" yazıyor. Paran olduktan sonra parfüm bile alabilirsin uçakta hatta uçak maketleri. Bindiğim iki uçak da aynı uçaktı galiba. Uzun ince bir gövde, 2 ve 3 şeklinde ayrılmış 5 koltuklu sıralar. Spanair yenilenme sürecinde ama sadece logosunu ve web sayfasını değiştirmiş. Madrid'e geldiğimizde bu sefer tahmin ettiğim gibi pasaport kontrol olmadı. Bavul bekleme süreci çok uzun sürdü. Zaten 50 dakika gecikmiştik. Beatriz (karşılamaya gelen İspanyol kız, bizim ekipten) gerçekten çok bekledi. Sonra yaklaşık iki saatlik yolculukla Arenas De San Pedro'ya (Aziz Pedro'nun Kumları) geldik. Evde Claire (benim gibi Avrupa gönüllüsü Fransız kız) vardı.

Bana öğlene kadar uyuyabileceğimi ve öğlen kafeye (La caracola = Salyangoz kabuğu) gelmemi söylediler. İnanılmaz bir alışkanlıkları var. Her gün aynı kafeye aynı saatte gidip kahve içiyorlar ve yanında atıştırmalık bir şeyler yiyorlar. 8'de belediye açılıyor. 11:30'da kahve molası, yarım saat sürüyor. Saat 3'te de gün bitiyor. Bazı yerler siestadan sonra yani 5'te tekrar açılıyor 8'de kapanıyor. 3 ile 5 arası uyumaya dördüncü günde alışmış durumdayım. Gerçekten o saatte uyku çok güzel. Henüz 12’den sonrasını göremedim çünkü şimdiye kadar çok yorucu oldu.