29 Aralık 2013 Pazar

Tokyo'ya Giderken

12 Ekim 2013 - 19 Ekim 2013

Bu sene kurban bayramı iki hafta sonunu birleştirmesiyle 9 günlük uzun bir tatilimiz oldu. Bu kadar uzun bir tatilin boşa gitmemesi için bir gezi planlamam gerekiyordu. "Görmek istediğim en uzak yer neresi?" sorusunun cevabı Japonya oldu. Yazılarıma konu olmuş gizemli bir yerdi benim için.

Bu fikirden vazgeçmemek için yaptığım ilk hareket bilet almaktı. Uçak biletlerinde iade konusunda türlü hile hurdanın mevcudiyetinden dolayı bileti aldığınız anda, dönülmez bir yola baş koyduğunuzu fiziki olarak da gösteriyorsunuz. Tabi ki buna rağmen bir defa -yalnızca bir defa- bileti iptal etmeye çalışmışlığım da var.
Bilet alındıktan sonra yapılacak en iyi şey yanınıza bir yoldaş bulmak. İşte bu gezinin en zor kısmı buydu ve ben bunu beceremedim. Yanıma kimseyi bulamadım. Yalnız gittim.

İkinci adım vize işlemleri. Bunu bileti aldıktan sonra araştırmam gerçekten çok planlı olduğumu gösteriyor. Allah'dan Japonya'ya gitmeden önce vize işlemleriyle uğraşmanız gerekmiyor. Girişte 90 günlük vize veriyorlar.

Üçüncü adım kalınacak yer bulunması. Öncelikle rahatı ön planda tutarak, merkeze de yakın olan Sotetsu Fresa Inn Nihombashi Kayabacho otelinde kalmayı düşündüm. Daha sonra günler yaklaştıkça rahatı azaltıp, gezmeyi arttırmak düşüncesi ile ilk otelin beşte biri fiyatına Hotel Nihonbashi Villa'da kalmaya karar verdim. Şimdi bakınca yalnız bir gezgin için son kararımın iyi olduğunu söyleyebilirim.

Dördüncü adım gezilecek yerlerin araştırılması. Tokyo hakkında çevrenizde soru sorup danışabileceğiniz pek fazla kişi bulamıyorsunuz. İnternet'in güvensiz ağları arasında da işe yarar bilgi bulabilmeniz için gereğinden fazla zaman harcamanız gerekiyor. Örnek vermek gerekirse; okuduğum çoğu yazıda Fatsalıların Japonya'yı ele geçirdiğinden bahsediliyor. Neymiş Türk Hava Yolları'yla gelirsen veya Türksen  veya Ordu doğumluysan girişte ayrı muameleye tabi tutuluyormuşsun. Yok öyle bir şey. Bana diğer insanlardan farklı hiç bir şey uygulamadılar. Ne amaçla geldiniz ve grubunuz kaç kişi soruları soruldu. Cevaplar için de Meydan Larousse'ye bakmanıza gerek yok. Kısaca netten toparladığım bir kaç bilgi ve bulabildiğim bir Japonya Cep Rehberi ile yola çıktım. Aynı yayınevinin Tokyo rehberi de olmasına rağmen bulamamıştım.

Artık yola koyulma vaktidir. 12 Ekim 2013 Cumartesi akşamı yola çıktım. Gece yarısı ilk durağım olan Moskova'daydım. Burada Sheremetyevo hava alanına yakın Midland Sheremetyevo otelinde kalmak için rezervasyon yaptırmıştım ama gece yarısı bilmediğiniz bir coğrafyada gideceğiniz ne kadar yakın olursa olsun taksi tutmak akıllıca bir çözüm olarak gözükebiliyor. Türkçe bilen bir taksi şoförü tarafından dolandırılmaktansa Türkçe bilmeyen ve daha az dolandıran bir taksi şoförünün aracına bindim. 5 dakika sonra otelin kapısında gezi için ayırdığım bütçenin 4'te birini harcamış bir şekilde duruyordum. Hiç penceresi olmayan bir odada uyuduktan sonra Moskova'yı keşfetmek için otelden ayrıldım. Sırt çantam doğrudan Tokyo uçağına aktarıldığı için rahatça gezebilirdim.

Yanımda bagaj olmaması en çok hava alanı gümrüğünde bayan polisin dikkatini çekmişti. Rusya vizesinin kalkmış olduğunu tecrübe ettiğim sıralarda, bir gün sonra aktarmam olduğu için bagajın doğrudan aktarıldığını idrak etmiş ve güler yüzle bana anlatmaya çalışmıştı. Sorun yok der gibi bir el hareketi çektim ve geçtim gittim. Bu sattığım cakalar Moskova'da tren istasyonundan çıkıp nereye gideceğimi bilmez bir halde gördüğüm ilk polise sorduğum "tourist information?" sorusuyla bitti. Zira sadece suratıma bakıp arkasını döndü ve bu sefer o gitti.

Kızıl meydanda atılan yemler meşhurmuş, oraya nasıl giderim diye soran kumru gibi etrafta "Kremlin? Kremlin?" diyerek dolaşmaya başladım. İnsanların kayıtsızlığı takdire şayandı. Taki otobüs durağında oturan bir amcanın ayağa kalkıp yürümeyi bile hareketlerle anlattığı ana kadar. Ne tarafa yürümem gerektiğini adım adım gösterdi bana. Eyvallah yoldaş dedim.

Sonra geniş caddelerde yol aldım. Büyük binaların arasında kayboldum. Kremlini buldum. Buldum bulmasına ama nerede kaldı sizin komünistliğiniz diye haykırasım geldi. Mimari tamam hiç değişmemiş ama binalar yükseldikçe yükselmiş. Her reklam afişinde Hollywood ünlüleri. Savaşı baştan kaybetmişiz. Sputnik uydusunu andım sonra dört anteni için birer dakika saygı duruşunda bekledim sessizce. Bu geziden 6 yıl önce bildirgeç'de Sputnik hakkında yazmışım.

Aziz Vasil Katedrali

Kremlin ve çevresi derken günü bitirdim ve artık Tokyo'ya gidebilirdim. 13 Ekim 2013 Pazar akşamı uçağa bindim. Pazartesi öğle vaktinde Narita havalimanına inmiştik. Daha önce bahsettiğim şekilde rahatlıkla pasaport kontrolden geçtim ve şehir merkezine gidebilmek için tren bileti satılan bir yerler aramaya başladım. Eğer Narita Express bileti alırsanız 50 dolar gibi bir ücrete gidiş-dönüş tren bileti ve şehir içinde geçerli toplu taşıma kartı alabiliyorsunuz. Bu İstanbul kart gibi ön ödemeli bir kart ve bazı otomatlarda ve dükkanlarda da geçiyor. Dönüşte kartı iade ederek depozito ücretini alabiliyorsunuz.

Artık çantam sırtımda, tren biletim elimde ve gözlerim ufukta önümdeki maceranın düşlerini kurarken ilk kez bir japon otomatıyla göz göze geldik. Devamı başka bir yazıda.

Ruslar gibi ciddi bir bakış