20 Kasım 2010
Saat 9 otobüsüyle Arenas'dan Madrid'e doğru yola çıktık. Öncelikle Madrid'in merkezi Sol'e yakın olan otelimize yerleştik. Tüm gün gezdikten sonra pazar günü Çağatay da bize katıldı. Pazartesi Marakeş'e giden uçağımıza kontrollerden sonra bindik. Pasaport kontrolden geçmemeye hızla alışan bünyem kısa bir şok yaşadıktan sonra buna da alıştı. Sürekli vizemin bittiğini hatırlatıyorlardı ve ben de kimliğim olduğunu o vizenin bittiğini bildiğimi söylüyordum. Geri dönmem zor olacakmış gibi gelmeye başlamıştı.
yol arkadaşım ve kaldığımız otelin avlusu |
afrika |
girmediğimiz müzenin önü |
Acınacak bir millet değiller çünkü çölün ortasında bir şehir olmak kolay değil. Hatta avrupalı dedikleri bir bölgeleri de var. Daha modern evler, daha pahalı yaşam. Su o kadar önemliyken golf sahalarını nasıl karşılıyorlar. Bu insanlık golfe karşı ne zaman ayaklanacak? Hep mi susacağız? Sustukça susayacağız. Yer yüzüne, doğa anaya en çok zarar veren spor golftür. O sular çim yetiştirmekten ziyade tarıma verilse kaç kişinin karnı doyar? Şimdi kaç kişinin karnı doyuyor?
Peki ya develer. Ne hakkınız var o hayvanları o sıcağın altında saatlerce bekletip para karşılığı kullanmaya. Kölelikten ne farkı var bunun? Yaşayacak kadar yemek, pislik içinde yatak, ölümüne iş. Yol arkadaşımın ısrarı üzerine ben de bindim. Bunun için üzgünüm. İnsanoğlu kendini ilk sıraya koyuyor işte. O sıcakta çölün ortasında arkadaşım deve turu yaparken yarım saat hiç bir şey yapmadan beklemek zor geldi.
Marakeş'de mutlu olduğum bir an söyleyeyim; üstü açık turist otobüsünde seyahat ederken. Çünkü sürekli para isteyen, dokunan o yapışkan yerli halktan uzak olduğum yer orasıydı. Onlardan böylesine tiksinmem benim suçum değil. İnsanlarla aramda mesafe olsun isterim, kimsenin dokunmamasını veya yoldaki birinin ben bir şey sormadıkça gelip benimle konuşmamasını. Ama bunlar hepsini yapıyorlar. Nasıl bir mantıksa yılandan korktuğumuzu belirtmemize rağmen bizi çekmek için yılanla üzerimize geliyorlar. Maymunları kafanıza çıkarmaya çalışıyorlar hatta "bak bir şey yapmıyor" dercesine maymunu tek eliyle havaya kaldırdı. Hayvan nasıl rahatsız olduysa sinirle adamın şapkasına saldırdı. Maymun'un ellerini o derece iyi kullanabildiğini görmek ilginçti. En azından sen ayaklan maymun kardeş.
Son olarak sizin o dar sokaklara girmenize gerek yok. Biz oteli eski şehrin içinde Medine'nin meydana en uzak noktasından tutmuşuz. O nedenle meydanı bulmak ayrı dert, oteli bulmak ayrı. Bab Kemis'i (ilk kapı) geçtikten sonra Derb Çubuk'u bulun. O tarafta olması lazım. Postanenin önünden geçtiğinize emin olun. Şeklinde bir tarifle buluyorsunuz oteli.
kapılardan biri |
meşhur meydan |
Şimdiye kadar avrupadan çok güzel bahsedip Marakeş'e gelince böylesine sert olduğum için lütfen kusura bakmayın. Sonuçta bize de arap diyorlar, ondan öte din kardeşiyiz, daha yakın hissediyorum onlara ve bu halde görmek daha çok yaralıyor. Bizim de böyle bir eğilimde olduğumuzu düşünmek korkutuyor. İktidar hakkında konuşmak bizi bir yere götürmüyor. Hepimiz aynıyız. İşin ucu para. İstiklal'e yapılan alışveriş merkezi, Kadıköy sahiline yapılan devasa hotel, Kazlıçeşme'ye yapılan gökdelenler hepsi bizim utancımız.
Nerede yemek yenir , nerede kalınır, nerede eğlenilir http://www.neregidelim.com adresinden takip edebilirsiniz. Sizin gibi gezmeyi sevenler için iyi bir rehber olacağından eminim
YanıtlaSil