9 Ekim 2010 Cumartesi

Plansız İtalya Avusturya -Bölüm 2-

Saat 15, İtalya Milano Malpensa havaalanı, İspanya’nın sıcak ve güneşli havasından sonra buranın kapalı gökyüzü bunaltıcı geldi. Avrupa içinde olan bir ülkeden geldiğimiz için vize kontrolü yoktu ama marka kontrolü vardı. İnsanoğlunun değişimine tanık olmak çok özel bir duyguydu. Kafalarımızda oluşturduğumuz gerçekte var olmayan ülke sınırlarını kaldırsak bile başka sınırlar koyabiliyoruz. Bu sefer de korsan ürün sınırlamasındaydık. Üzerinizdeki eşyaları süzen iki silahlı erkek polis tarafından üzerinizde kopya marka olup olmadığına bakılıyor. Eğer şüphe daha fazlaysa bavulunuzu açmanızı bile istiyorlar. Pahalı markaların sertifikalarını görmek istiyorlar. Bir bayanın çantasından sertifika çıkarttığını da gördüm. Siyah renkli insanlara ayrı bir ilgi gösteriyorlar. Ben geçerken gözlerinin kenarıyla bile bakmadılar.

Terminaldeki tabelalardan da görebileceğiniz gibi merkez tren istasyonuna (Milano Centrale) gitmek için iki seçeneğiniz var; otobüs ve tren. Trende aktarma yapmak gerektiğini düşündüğüm için otobüsü tercih ettim. 1 saatlik yolculuğun ardından merkezdeydim. Devasa tren istasyonuna bakmaktan kendimi alamıyordum ama kalacak bir yer bulmalıydım. Aslında bu kadar plansız yola çıkmazdım ama birine güvenmiştim. Yine de bu Avrupa Gönüllü Hizmeti sağ olsun, Milano yakınında bir kasabada kalan bir arkadaşım daha vardı. Telefon kartlarını tekeline almış bir amcanın yardımıyla arkadaşımı aradım. Amca kartta ne kadar kontör olduğuna bakıyor, sonra ne kadar kaldığına bakıyor ve harcanan tutarı istiyordu. İspanyolca ve İtalyanca arasındaki benzerlik de çok işime yaradı. Hem anlamak ve hem de anlatabilmek çok kolay oldu. İtalya hakkında ilk izlenimim köşe başı dilim pizzacılarıyla, takım elbiseyle Vespa kullanan insanlarıyla ve kırmızı ışıklarda motosiklet yığını haline gelen motosiklet sevdalarıyla çok hoşuma gitti.

Gece Arona, göl kenarında minik bir tatil kasabası ama minik dediğime bakmayın benim kaldığım kasabaya göre büyük bir yer. Bütün yorgunluğuma rağmen Irish Pub’da canlı müzik varmış hadi gidelim dediler ve bu kadar yolu uyumak için gelmedim diyerek devam ettim. Arkadaşım, 4 AGH gönüllüsü ile birlikte aynı evde kalmaktaydı ve benim için de fazladan yerleri vardı. İlk gece tanışma, sohbet ile geçti ve geceyi nasıl oldu bilmiyorum barda çalışan elemanın evinde noktaladık. Tek hatırladığım zift karası bir kedisi ve çok soğuk bir evi olduğuydu ve Grappa diye çok sert bir içki içtikleri. Sonrasında alkollü bir şekilde, organizasyonun gönüllü arkadaşlara tahsis ettiği arabayla eve dönmek için yola çıktık ve kaza yaptık. Kaza sonrasında gülmekten hasar analizi yapamadık. Sabah jantın yamulduğunu fark ettik. Kazayı yapan arkadaş İspanyol’du ve onunla İspanyolca konuşmak güzeldi. Ayrıca yılbaşında İspanya’da yalnız kalacağımı söyledim ve beni alıp yılbaşı partilerine götüreceğini söyledi. Burada yılbaşında aileden ayrı, yalnız kalmak acınası bir durum.

8 Ekim 2010 Arona

İlk kez plan yapmaya başladım, Milano’da ki hostelleri araştırıyordum ama aklımda Graz’a gitmek vardı. Günü Arona’yı gezerek geçirdim ve acıktıkça pizza yedim, genelde salçalı ekmek diyebileceğimiz şekilde pizza yapıyorlar. Göl kenarında olması çok hoşuma gitti. Küçük bir yer olmasına rağmen Türk restoranı eksik değildi. Akşam evdeki gönüllülerden birinin fotoğraf sergisine gitmek için yola çıktık ve bu sefer kızlardan biri sürüyordu arabayı. "O çocuğa bak!" derken yanlış yola saptı kız ve bol bol tur attık. Gittiğimiz yerde orada yaşayan başka bir Türk’le karşılaştık. 3 aydan sonra yavaş yavaş Türkçe konuşmaya başlamak güzel geliyordu.

Evde Milano hostellerinin listesini çıkardım ve yarın Milano’ya gitmek için hazırdım. Evin altındaki barın gürültüsüne hiç aldırmadan anında uyumuşum.

9 Ekim 2010 Milano

Caner arkadaşım sağ olsun çok güzel ağırladı beni. Sayesinde sokakta kalmadım daha ne olsun? Ayrıca yemekler ve eğlence de çabası. Son bir de Milano rehberliği yaptı bana. Milano kalabalık, hareketli ve bol motosikletli bir şehir. Taşaklarına basınca şans getirdiğine inanılan boğasından, güvercinli Leonardo Da Vinci’sine kadar birçok fotoğraf çektim. Şaşkına çeviren devasa tren istasyonunu geniş açılı alamamışım ama fotoğrafla olacak iş değil, gidip görmek lazım.

Akşam, trenle Avusturya’ya doğru yola çıktım. Venedik üzerinden geçecektim ama dönüşte uğrarım düşüncesiyle bileti doğrudan Avusturya’ya aldım. Tren yataklıydı ve öyle Edirne-İstanbul arasındaki gibi yatakları kaldırıp normal koltuk gibi kullanalım dememişlerdi. Adeta otel havasında olan bu trende temiz çarşaflar yatakların üzerinde bekliyordu ve su ikramı da oldu. Avrupa’da ikram ender rastlanan bir olgudur. Kaldığım kompartımanda, nereden geldiğini anlamadığım bir sürü dil konuşabilen ama benim bildiklerimden hiçbirini konuşamayan bir çift vardı. Anında yataklarını hazırlayıp, pijamalarını giyip, ışıkları söndürüp yattılar. Ben de daha saat 9 nereye yatıyorsunuz demeden onlar gibi yattım ama bir türlü uyuyamadım. Tren hırsızlıklarını düşünmek de ayrı bir uyku kaçırıcı etken. 10 saat karanlık bir odada hangi yöne gittiğimizi bile anlamaz bir halde uyumamaya çalışıyordum. Bilet kontrolcüsü biletimde başka bir yer yazmasına rağmen Graz’a gideceğimi anladı ve "İnmen gereken yere yaklaştığımızda kapınızı tıklatıcam." dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder