14 Ekim 2010 Perşembe

Plansız İtalya Avusturya -Bölüm 4-

Sözde sabah ilk trenle gidip, günü birlik bir gezi yapacaktım. Akşamdan kalma kafayla kalkmak ve gitmek ayrı bir meziyetti ama 2 dakikayla treni kaçırdım. Sonra ki trenle Viyana’ya gittim. Aklınızda bulunsun diye söylüyorum; Önceki gün aldığım 26 yaş altı indirim kartı ile tren yolculuğunu biraz daha ucuza getirdim. Aklınızda bulunması gereken diğer bir konuda tren istasyonlarında bekleyen fosforlu yeşilli yelekler giymiş ağabeyler. Nedense turist büroları kapalıydı ve bu ağabeyler bön bön etrafa bakan kişileri seçip yanlarına gidip "Turist bilgi noktası benim. Nasıl yardımcı olabilirim?" diyorlar. Şaşırmayın, gerçek anlamda turist danışmanları onlar. "Gezmeye geldim ama Viyana’yı kuşattığımızdan ötesini bilmiyorum. Çok değişmiş diyorlar. Gerçeklik payı var mıdır?" diye sordum. İlla o şaşırtacak değil ya. Önce bir harita çıkardı, şehrin tarihi merkezini ve nasıl gideceğimi anlattı, harita üzerine de çizdi, karaladı falan. Sonra istemesem de bilet almama yardımcı oldu. Bozukluğum yoktu, para bozdu geldi. En sonunda çok kral adammışsın diyerek ayrıldım yanından.

Öncelikle metro ve bilumum vesaitte boğuldum. Sonra gün yüzüne çıktığımda heykellerin Rusça yazılarla ve Türk korkusuyla dolduğunu gördüm. Gerek heykellerde gerekse resimlerde Türk orduları saçı ve bıyığından başka kılı olmayan, soluk benizli, iri yarı, avret mahalleri kürklerle örtülmüş şekilde tasvir edilir. Avrupa’da gördüğüm örnekler bu şekildedir. Bunların da her zaman öncü birliklerimiz olan Deliler olduğunu düşünürüm. Deliler derken hastalıktan ziyade gözü korkusuz, her türlü savaşa önde giren bir taburdan bahsediyorum. Bu heykel ve resimleri yapanlar veya onlara anlatan ozanlar Deliler’den ötesini görememiş olmalılar. Bu paragrafı yazmamın asıl sebebi bir kilise kapısında papaz heykelinin ayakları altında yatan yarı çıplak adamın üç hilalli kalkan taşıyor olmasıdır. Bu korkularının göstergesidir. Denizde hiçbir zaman güçlü olmamamıza rağmen (örn. İnebahtı Sakal Traşı) İtalyanlara "Mama il Turchi" dedirtmiş bir milletiz. Korkutmaktansa sevilmeyi isteyen bir milletiz bunu da böyle bilsinler.

Bütün günü sokaklarda gezerek ve fotoğraf çekerek geçirdim. Etrafımda konuşulan Türkçe nedeniyle kendimi başka bir ülkede gibi hissedemiyordum. Güneş görünürden kaybolmaya başladığında hava da sıcaklığını yitirmeye başlamıştı. Geldiğim yoldan Graz’a döndüm ve iki geceyi daha Graz’da geçirdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder