17 Temmuz 2021 Cumartesi

Bölüm 2 - Takım Elbise

Hayatımda ilk kez yurtdışına çıkıyorum. Erasmus öğrenci değişimi programı ile Macaristan’nın Gödöllő şehrindeki Szent István Üniversitesi’ne gidiyorum. Öğretmen olan babamın “Yanına bir tane de takım elbise al, lazım olur.” nasihatini kulak ardı ediyorum. Dönem sonunda takım elbisenin zorunlu olduğu sözlü sınavlara renkli tişörtlerimle katılmak zorunda kalıyorum. Takım elbiseli diğer öğrenciler arasında sırıtıyorum.

İspanya’nın minik kasabası Arenas de San Pedro’da fosil yakıt tüketimini azaltacak bir proje için Avrupa Gönüllü Hizmeti’ne, babamın nasihati kulağımda, takım elbiseli bir vesikalık ile başvuruyorum. Kabul alıp bu sefer takım elbisemi yanıma alarak gidiyorum. Aylar sonra süpervizörüm, fotoğrafı gördüklerinde başvurumu kabul etmek istemediklerini söylüyor çünkü burada sadece belediye başkanı takım elbise giyer ve sen de onun kadar ciddi duruyordun. Buranın sana göre olmadığını düşündük diye ekliyor. Sonrasında yaptığımız çevrimiçi sohbet fikirlerini değiştirmiş. Ben de sohbet sırasında zaten kabul almışım rahatlığındaydım bilseydim daha gergin olabilirdim. Adımın anlamı şansın yine yanımda olduğunu söylüyorum, hayır şansı sen kendin yaratıyorsun diyor. Mutlu oluyorum. Bir yıl süren projemiz tamamlandığında, kasabamız Avrupa şehirleri arasında örnek ilan ediliyor.

Proje bittiği için artık yeni fırsatları değerlendirme vakti. Madrid’de yeni bir iş görüşmesine giderken takım elbisemi giyeceğim ama bir eksik var. Uygun ayakkabım yok. Sadece bir gün giyeceğim diye yeni bir ayakkabı almak istemiyorum. Kasabada benden başka takım elbise giyen tek kişiye yani belediye başkanına ayakkabı numarasını soruyoruz. Hemen hemen aynı boylarda olduğumuz için umutluyum ama olmuyor. Spor ayakkabılarımla iş görüşmesine gidiyorum. Taze İspanyolcamdan dolayı bir çekincem var ama Arjantinli firmanın Madrid ofisinde İrlandalı finans müdürünün odasında, telefonda İstanbul ofisindeki İspanyol asıllı çalışanla Türkçe konuşarak bitiriyoruz görüşmeyi. Bu görüşme sonrası iş teklifi aldım ama İspanya’nın içinde bulunduğu krizden dolayı yabancı futbolcu ve aşçılara çalışma izni hemen çıkarken bana 2 ayda çıkmadı. Şirket avukatı 2 ay daha beklememi istedi ama param kalmadığı için yurda dönüş yapıp yüksek lisansımı bitirip vatani göreve gittim.


Şimdi Amsterdam’da takım elbise satan bir firmada yazarkasa uygulaması üzerine çalışıyorum. İtalya’da üretilen kumaşlar Çin’de dikildikten sonra Amerika, Asya ve Avrupa depolarına dağıtılıyor. Fosil yakıt savaşını bu sefer kaybediyoruz. İşleyişi görmek için Hollanda deposunu ziyaret ettik. Bir köşede kargo ile gelen iadeler için yeniden paketleme alanı var. Ürünler yıkanıp ütülenip tekrar satışa sunuluyor. Ütü masasını görünce, son ütücü annem geliyor aklıma; Atatürk’ün kurduğu Sümerbank konfeksiyon fabrikasının yıkılmadan önceki son çalışanlarından. Fabrikanın kreşinden kaçıp, koca binalar arasında annemi buluyorum. Birlikte öğle yemeğinde kadınbudu köfte yemeye gidiyoruz işçi yemekhanesine. Başka hiçbir öğle yemeği bu kadar heyecanlandırmıyor.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder