11 Temmuz 2021 Pazar

Hala Gençken Hayallerinizden Vazgeçin

Hollanda'ya taşınalı bir yıl olmuştu. Arkadaşlarla doğum günümü kutluyorduk. Öyle düzenli yaptığımız bir şey değil. Eski eşim ayarlamış ve işten, akrabalıktan kaynaklı bir grup en sevdiğim mekanlardan biri olan yemekli atari salonunda buluşmuştuk. Amsterdam'ın ender güneşli günlerinden biriydi. Ramen yiyeceğim ama o sıralar vejeteryan olduğumdan et suyunda pişirdikleri için yemiyorum.

Ortam, Çakmaktaşlar ile Jetsonların birlikte oynadığı bölüm gibi, belki hayatımda crossover'ın ne demek olduğunu anladığım ilk bölümdür. Hem işyerinden hem de sivilden arkadaşlar bir aradaydı.

İşte o noktada hayallerimi yaşıyordum. O kadar mutluydum ki. Daha önce benzer bir anı İspanya'da belediyede birlikte çalıştığım kadınlarla bir kafede otururken; Yaşlı bir amcanın gelip, masadaki tek erkek bana “Hoş hanımefendilerle birlikte oturuyorsun, ne kadar şanslısın.” dediğinde yaşamıştım. İltifat kadınlaraydı ama ben 25 yaşındaydım. “Ben buraya gelmek için kanımı akıttım.” dedim. Anlamsız baktı. “Çalışma izni için kan tahlili gerekiyordu.” dedim. Şapkasını çıkararak selam verdi ve gitti. Futbolda dünya şampiyonu oldukları seneydi ve yol kesen gruplarla beraber faşistçe "Yo Soy Español!" (Ben İspanyolum) diye bağırıyordum. Dağ kasabalarından birindeydim ve orada ne kadar komik karşılandığımı yıllar sonra Ernest Hemingway'in Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanını okuyunca anlayacaktım.



Buradan şunu öğrendim bir yerde yaşayacaksanız eğer, gitmeden önce orası hakkında bilgi edinin. Çok basit görünüyor değil mi. Tabi ki canım diyorsunuz. 6 aydan uzun süre yaşadığım üçüncü yabancı ülke Hollanda ve ben bu gerçeği yeni anladım. Macaristan'a gitmeden önce Rubik kübü çözmek isterdim. Şimdi 4 dakikada çözüyorum neye fayda? Gerçi şunu biliyordum ki Macarlar Avusturya'ya karşı kaybedilen bir savaş sonrası bardak tokuşturmayı bırakmışlar ve hangi yerliye söylediysem bundan habersizdi.

İspanya'ya gitmeden önce tek bildiğim Desperados şarkısıydı, söylediğimde bir iddiayı mı kaybettin, söylemek zorunda mı kaldın demişlerdi. Üzücüydü ama ben eğlenmiştim. Hala daha söylerim.



Japonya'ya gideceğimi aklımın ucundan bile geçirmezdim. Kapsül otellerle ilgili bir haber görmüştüm. Tokyo'da nüfus yoğunluğundan dolayı ekonomik kapsül oteller çıkmış ve bir odada değil onun yerine 2 metreye yarım metre bir kapsülde kalıyorsunuz. Gezmeye daha fazla para ayırmak için Tokyo'ya ilk gittiğimde orada kaldım. İkincide gerçek bir japon evinin odasında kaldık. Ev sahibi odanın anahtarı tektir kaybetmeyin dedi. Ben de kaybetmemek için bedenime saracakmışım, montumun iç cebine koymuşum ve çıkarken bırakmamışım. Odayı temizlerken bunu fark eden Yamamoto (ucuz komiklik peşinde değilim gerçek adı bu), biz Mario figürü ararken beni aradı. Japon numarası hayırdır dedim. Konuşurken anahtarın üzerimde olduğunu fark etmem bir oldu. Yamamoto ile yarı yolda buluştuk ve tatilimden aldığı zamandan dolayı mahçup olmuş elinde hediyesiyle beni bekliyordu.

Kısaca hala gençken hayallerinizden vazgeçin ve şimdi onları gerçeğe dönüştürün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder