28 Ağustos 2021 Cumartesi

Bölüm 8 - Televizyon

Dünyada televizyon programlarının üretildiği iki ülkeden biri Hollanda. Örnek olarak “Big Brother” ve “The Voice of Holland” bizde “Biri Bizi Gözetliyor” ve “O Ses Türkiye” olarak yayınlanmıştır. Tavsiye üzerine “Wie is de Mol?“ yani “Köstebek kim?” adında bir yarışma izledim. 1999’da başlayan bu yarışmada her bölüm bir kişi, yarışı sabote etmeye çalışıyor ve bunu katılımcılar da izleyici de sezon sonuna kadar bilmiyor. Hala yayınlanmaya devam eden bu yarışma bize neden gelmemiştir hayret.

“O Ses” İspanya’da da çok ilgi görüyordu ama biz “Física o Química” (Fizik veya Kimya) adında bir gençlik dizisi izliyorduk. Hani “Hayat Bilgisi” dizisini düşünün ama liselileri oynayan oyuncular daha genç ve bir de homoseksüellik ekleyin. Franco rejimi sonrası ilk olarak cinsel devrimi gerçekleştirdikleri için bunu doya doya anlatıyorlar. Bir de işitme engelliler için İspanyolca altyazı seçeneği var. Özel bir servisten bahsetmiyorum. Normal TV yayını teletext gibi bir formatta altyazı gösteriyordu. İspanyolca öğrenmek isteyen bizler için bulunmaz bir nimetti. İlk birkaç tekrarı altyazılı izledik. Birkaç diyorum çünkü ilk gösterimini tamamladığı için artık “Aşk-ı Memnu” gibi her gün siesta saatlerinde tekrarını gösteriyorlardı. Oradaki oyunculardan bazıları şimdi meşhur “La casa de papel” dizisinde. Hatta gençlerden birinin yeni karakterinin adı Tokyo.

Japonya, özgün TV programlarıyla her an şaşırtmaya hazır. Yarışmaları bize “Şahane Pazar” adı altında sunuldu. Orada kaldığım sürede kapsülümdeki minik TV ile çok yakın olduğum için lobideki büyük tüplü TV’yi tercih ettim. Tabi dilinden bir şey anlamıyordum ama kurmacada “Anlatma, göster!” düsturu olduğu için bir şekilde anlaşılıyordu. Daha fazla güneş ışığı için çerçevesi daraltılan PVC pencere reklamları ve ciddi görünümlü adamların siyaset programı gibi bir ortamda elleriyle “taş kağıt makas” oynaması aklımda kalmış.

Macaristan’da ise TV programları berbattı çünkü Doğu Avrupa’da yabancı televizyon programlarını seslendirmeyi sadece iki kişi yapar. Tüm kadınları bir kadın ve tüm erkekleri bir adam seslendirirken orjinal ses de arkaplanda bariz bir şekilde duyulur. Hem bu sebepten hem de o sırada İngilizce’ye daha fazla kulak aşinalığı oluşturmak için sürekli BBC’yi açık tutuyorduk. Türkiye’den bir haber çıktığında da dikkat kesiliyorduk. 2007 Ocak ayında bir cuma günüydü, dönem sonu gelmiş artık dönmeye hazırlanıyorduk, Türkiye’den bir son dakika haberi geldi. Hemen TV karşısına toplandık. Hrant Dink, gazetesinin önünde kurşunlanarak öldürüldü...

Türkiye’yi geri götüren zaman makinası çalışmıştı. Yıllar sonra öğrendim ki o gün, aslında cuma değil kırmızı bir pazartesiymiş.

Not: Kırmızı Pazartesi kitabının arka kapağından; Kolombiyalı büyük yazar Gabriel García Márquez’in 1981’de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir namus cinayetinin öyküsü.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder